Urga (1991)
"Bozkırın sarısı"
Asıl ününe Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra ulaşan Nikita Mikhalkov'dan şiirsel bir hiciv.
Afişini ilk gördüğümde urga adlı bir rus kadının varoluş savaşını anlatan bol hüzünlü bir dram izleyeceğimi sanırken bozkırda geçen çok eğlenceli bir modern hayat eleştirisi buldum karşımda.
3 çocuklu göçebe bir Moğol ailesi ve arabası bozulan Sergei adlı bir Rus şoförün yollarının kesişmesiyle yaşadıklarını izleriz.
Konuğu için koyun kesen, o gelmeden yemeğine başlamayan, kendi yataklarını bile konuğuna veren bir aileden bahsediyoruz.
Kentsel ve kırsal yaşamın kıyaslaması içinde geçen film hikayesini surrealist anlatımla güçlendirerek hedefini buluyor.
Koyun kesilirken kapıldığımız dehşet ifadesi, kanının akmaması için edilen gayretleri görünce ikilemde bırakıyor bizleri. Küçük kızın akerdeon sahnesi akıllardan çıkmayacak kadar güzel. Sergei'nin sırtındaki notalar eşliğinde şarkı çalınma sahnesi de gayet yaratıcı.
Kente gelen Gombo'nun parayla ve moderniteyle ilişkisi de iyi bir tüketim toplumu eleştirisi. Bazıları için vazgeçilmez olan şeyler birileri için hiçbir anlam ifade etmiyor.
Urganın anlamını da öğrendiğimiz filmde son sahnedeki "Babamın urgasının yerinde şimdi bir fabrika bacası yükseliyor" cümlesi dünyanın yitip giden naifliğine bir ağıt.